Hakkımızı teslim etmesini beklediklerimizin aslında hakkımızı bizzat yiyenler olması ne acı. Hayatın en trajikomik paradoksu. En çok da kadın erkek ilişkilerindeki hali yıkıcı ve insan “ben bunu hak etmiyorum diyerek ve karşısındakinin yaptığı haksızlığı fark etmesini bekleyerek bir ömrü tüketebiliyor.
Benim önerim şu: siz kendi iyi niyetinizden, haklı olduğunuzdan eminseniz ve vicdanınız rahatsa kendinizi anlatmayı bırakın. Eğer karşınızdaki kişi sizin hatalı, suçlu ya da kötü olduğunuzu düşünüyorsa; yani hakkınızı yiyorsa ve her seferinde “bak yanlış anlıyorsun, benim niyetim şöyleydi, o böyle yaptığı için ben mecbur kaldım…. “ ve daha bunun gibi kendinizi anlatmanız gerekiyorsa, yine de haklısın demiyorsa ama en azından suçlamayı bırakıyor diye buna da razı oluyorsanız orada bir durun. Birinin sizin hakkınızdaki düşüncelerini değiştirmeye çalışarak bir ömür geçmez. Çabalamayı bıraktığınızda olabilecekleri göze alın. Sizi yanlış anlamakta, suçlamakta, eleştirmekte ısrar eden insanlardan ayrılın demiyorum. Çünkü hakkınızda kötü düşünmesine bile tahammül edemediğiniz birinden ayrılmaya zaten dayanamazsınız. Onaylanmadığımız yerden gidemiyoruz ne yazık ki. Hakkımızı teslim etmelerini umut ederek değil, o kişiden alabileceğimiz bir şey olmadığını idrak edip, geri çekilmeyi öğrenerek bu sarmaldan çıkabiliriz. Sen ne yaptın ki diyenlere yaptıklarınızı, sen ne çektin ki diyenlere çektiklerinizi, hiç idare etmedin ki diyenlere katlandıklarınızı anlatmaya kalkmayın. İkna olmayacaklar. Sadece sinirlerinizi daha çok bozacaklar. Sihirli sözcüğümüz “peki” olsun. Sonrasını sonra düşünürsünüz.