Zayıflama çabaları, Kilo Yolculuğum !
-Psikolog Tülay Kök
Bir kaç kilo fazlam olduğuna kanaat getirdiğim ilk zamanlarda 55 kiloydum. (Boyum 176 bu arada) yürüyüş yapıyorum, step yapıyorum. O yıllarda step çok moda. Gel zaman git zaman 59 kilo oldum. Nasıl oldum da oldum anlamadım. Dedim ki biraz zayıflamam lazım. 55 olsam yeter. Döndük mü başladığımız yere. Yok hayır tabi ki dönemedik. Ben o kiloyla hamile kaldım. Neyse ki sağlıklı bir gebelikti ve 13 kilo aldım. 72 kilo ile doğuma girdim. Altı ay sonunda bu kez başladığım yere döndüm. Yok en başa değil. Hamile kaldığım kiloya yani 59 a. Sonra çocuk biraz büyüdü. İki yıllık emzirme dönemi bitti. Uykular ve hayat tamamen düzene girdi. Şöyle biraz rahata erdim derken bir de baktım 62.4. Evet tam olarak buydu. O zamanlar evde baskül yok. Gittiğim plates salonunda tartılıyorum. Ordan biliyorum. Pilates daha yeni yeni moda olmakta ve ben pilatese bu sefer 57 kilo hedefimle başlıyorum. Nefes al veeer, al nefes veer. Bir ay sonra tartıya çıktım ve rakam yine tam olarak aklımda: 64,3. Altı ay daha süren pilates günlerim hocanın askere gitmesiyle son buldu ve ben artık 65 kiloydum. Tartılma alışkanlığı olmayan biri olmanın ne kadar hatalı olduğunu da o yıllarda anladım. Ben kendimi 65 kilo sanıyorum ama bir aksilik var. Dar geliyor giydiklerim yakışmıyor sanki. Ödem var herhalde diyorum. Spor filanda yapmıyorum. Bütün gün oturarak günde 12 saat çalıştığım zamanlar. Çıkıyorum ofisten adım atacak mecalim yok. Zaten saat olmuş akşamın dokuzu. Bir gün cep telefonu almak için girdiğimiz teknoloji markette elektronik tartıların olduğu bölümü görüyorum. Hadi diyorum kendime bir çık bakayım. Yıllar oldu tartılmadın. Ve gözlerime inanamadığım an o an. Başka bir tane daha baskül indiriyorum teşhirden, sonra başka bir tane daha. Yok hayır hepsi 72 diyor. Nasıl yani tartı bozuk değil miymiş diyorum. Değil hanımefendi diyorlar. İki tane tartı alıp çıkıyorum mağazadan. Biri ofise biri eve. Ertesi gün kick boksa başlıyorum. Hayatımda yaptığım en iyi şey belki de. 68 kiloya düşüyorum hem de yediklerime hiç sınır koymadan. Siyah kuşağa kadar geliyorum çok iyi dövüşüyorum falan derken düşüp kuyruk sokumumu kırmamla kick boks kariyerim de sona eriyor. Bir süre dinlenmem lazım. Yürüyüş bile yapamıyorum. Sonra yavaş yavaş pilates, sahilde yürüyüş. Bir kaç sene daha bir kilo al iki kilo ver, iki al üç ver derken 70 sınırını aşmadan ilerliyorum. Ama aklım hep 65 kilo da takılı. Sonra bir karar veriyorum ve hayatımda ilk kez diyetisyenden randevu alıyorum. Bir haftada iki kilo veriyorum. Harika bir duygu. Evet diyorum. Ben bunu neden daha önce düşünmedim. Diyetle dört kilo veriyorum ama yemek yemeyi de seven biri olarak uzun ömürlü olamıyor diyet maceram. Ve gel zaman git zaman bir gün tartıda bana cinnet geçirten rakamı görüyorum. 73. Yazıyla yetmiş üç. Evet bir şey yapmam lazım ama napmam lazım. Yapılacak pek çok şeyi zaten yapmıştım. Ve bir karar verdim. Düşünmeyecektim. Bu meseleyi ölene kadar düşünmeyecektim. Bütün diyetlerin de, beslenme önerilerinin de, yemek programlarının da canı cehenneme. Kızıyordum hem de çok. Bize bunu dayatanlara, iki çocuk doğurup hala 49 kiloda dolaşan 40 yaşına gelmiş eski mankenlere, rol model diye bunları bize yutturmaya çalışanlara, o da çocuk doğurmuş sen de diyerek karısını ünlülerle kıyaslayan kocalara ve hatta kinoalı salataya, avokadoya, yağ yakan limonlu suya kızıyordum ki, limonun yağları yakmadığını söylediler de limonu bağışladım. Evet karar verdim demiştim değil mi? Kararım kendime daha iyi davranma kararı oldu. E bu mu yani derseniz evet aynen bu. Çünkü iyilik halinin tek yolu insanın kendine iyi davranması. İdeal kiloda olmakta iyilik halinin sadece bir parçası. Ama başlıbaşına bir konu değil. Problem bütünü parçalara ayırınca başlıyor zaten. Önemli olan insanın kendini sadece fazla kilolardan değil; fazla insanlardan, fazla işlerden, fazla yüklerden, kısaca ruhunu esir almış bütün fazlalıklardan koruması. Ben değerliyim, içimde korunmaya değer bir şeyler var dediğinde, bir paket cipsle irade savaşı vermiyorsun. Yemiyorsun onu. Kendine kötü gelecek hiç bir şey yapmıyorsun. Kahvaltıda boşnak böreğini, bala batırıp yiyorsun pazar günü o ayrı. Ama gecenin bi yarısı can sıkıntısından yarım ekmek tost gömmüyorsun zaten tok olan mideye. Daha en başında kafamıza bu zavazingolar sokulmasaydı, genetik mirası sağlam, hareketli, metabolizması düzenli çalışan biri olarak benim 58 kiloyu hiç geçmemem gerekirdi. Neyse olan oldu artık. Bundan sonrasına bakacağız. Kendimi seviyorum ve sağlıklı kalmak istiyorum. Hem ruhen, hem bedenen sağlıklı olmaktan, dengede olmaktan, iç huzuru korumaktan bahsediyorum. Aslında işin özü neymiş biliyor musunuz? Allah bu günümüzü aratmasınmış. Kurtulmak istediğim kilom bir zaman sonra dönmek için can attığım kilom oldu. 55ten düşmek isterken 55 e düşmek hayal oldu. Ne kadar da acıklı aslında. Şükür hep şükür çok şükür bu günümüze.